Yolun sağına soluna yalpalayarak yürüyen adamdan yoldan geçenlerin bir kısmı korkarak tedirgenlikle uzaklaşıyor, bazıları da gülüyordu.
Hani derler ya varlığı yokluğu bir . Esasında bu kelimeye de yoğunlaştığınızda felsefi olarak çok anlam yüklü fakat genel yorumsuz bakıldığında varlık ifade etmeyen anlamında kullanılır. Neyse adam kir pas içindeydi. Saçları uzun bukle bukle ve topak haldeydi,uçları bir iple bağlanmıştı.Etrafa yaydığı kokular ise takdiri ilahiydi.Pantolonunun düğmeleri yoktu erkeklik organı her an dışarı çıkıp etrafa selamın aleyküm diyecek gibiydi.
Adamın en büyük özelliklerinden biride burnuydu. Kalın büyük burnunun sanki kutsal bir yanı vardı. Kutsallık köklü damarlı bu burunda saklıydı. Tıpkı Anadolu tanrıçalarından bereket tanrıçasının katmerli göbeği kalın kolları ile üretkenliği ve doğurganlığı temsil ettiği gibi işte bu burunda o eski mitlerde ve efsanelerde yazılan bereketin kafatasından dışarı çıkmış haliydi.Bu burun meyve olmuş, sebze olmuş hasat olmuştu.
Adamın burnunun kutsallığını ilk karıncalar fark etti. Toprağın üzerine yatan adam baharla birlikte doğaya çıkan karıncalara bakıyor onlardaki dostluğu ve çalışkanlığı kıskanıyordu.Bir an karıncalara kendisinden bir parça ,bir hediye vermesi gerektiğini düşündü zaten verecek başka bir şeyi de yoktu ve eli burnuna gitti hap yaparak karınca yuvasının üstüne koydu.
Ertesi gün aynı yere gittiğinde karıncaların dünküne göre daha büyüdüklerini gördü.Aynı bankta oturduğu yaşlı bir amca hastalıklarından bahsediyor ağrılı sızılı bölgelerini gösteriyordu.Adam onada yardım etme arzusuyla elini tekrar burnuna götürüp hap yaparak ihtiyarın fark etmediği bir anda bu hapı ihtiyarın yediği ekmeğin arasına koydu.
Birkaç gün sonra ihtiyar hastalıklarının geçtiğini gençleştiğini herkese anlatıyor daldan dala atlıyor kuş olup uçuyordu. Ondeş günde bir çatıya çıkıp iniyor, ellerinden öptürmek için hanımını çağırıyordu. Yukarıda yazmış olduğum olaylar gün ve gün artıyor insanlar adamın dolaştığı yerlerde bu tip olayların artışına şahit oluyorlardı.
Zamanla bereketin adamın burnunda olduğunu cümle âlem keşfetmişti. Başı ağrıyanlar, midesinden rahatsız olanlar onun etrafında toplanıyor medet umuyorlardı.Adam ise çeşit çeşit renk renk haplar yapıyor ,renkli hapları yaparken de renklendirici olarak organik malzemeleri kullanmayı da unutmuyordu ve bu hapları gelen hastalara dağıtıyordu.O hırpani adam ,pis kokulu sevilmeyen birden mitlerden çıkarak kutsal bir varlık olarak insanlığın hizmetine adanmıştı.Kavramları ve kabulleriyle insanoğlu dogmatik ilkel yapısını kollayarak varlığı yokluğu bir olan bu insanı tanrısallaştırmış ve ona anlam yüklemişti.Acaba yaşamsal döngü içerisindeki insanoğlu bu yapıyı genlerinden söküp atabilecek miydi yoksa kendisini sürekli frenleyen bu dogmatik ilkel güçlerin esiri olarak kalmaya devam mı edecekti.
27.04.2001 Lem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder