23 Aralık 2011 Cuma

HERŞEY ŞİŞENİN İÇERİSİNDE GİZLİ


HERŞEY ŞİŞENİN İÇERİSİNDE GİZLİ

Evet herşey şişenin içerisinde gizli  
Bunu ben,sen ve şişe cini biliyor.
Evren de zaten şişenin kırılması ile oluştu.
Sanıldığı gibi big bang değil.
Bunu kıran da tanrıdır.
Ve şişeyi tanrının kırdığını da hiç kimse bilmez.

Tanrının canı sıkıldı.
Bulduğu herşeyi şişenin içine attı.
Bir bulamaç yaparak hiçliğin içine attı.
Şişe milyarlarca ışık yılı gitti gitti.
Sonunda gittiği yörüngeden geri dönerek Tanrının ensesine çarptı ve kırıldı.
Bu kırılmadan evren oluştu.

Bunu ben ,sen ve tanrı biliyor.
Şişe cinine ne olmuş diye sormayın.
O da şişe yerine filozof ,gök ve din bilimcilerine girmiş.
Aman kapağı açmaya kalkmayın.


23.11.2011 Lem

6 Aralık 2011 Salı

BENİM NIETZSCHE'DEN ANLADIĞIM


Nietzsche için yazılan bunca yazı ,makaleler ve benzerleri gibi ben de onun hakkında anladığım kadarıyla kendi yorumu mu yapmak istedim.
       Nietzsche kendi bilinç ve sanrı düzleminde kişisel masturbasyonunu yapmıştır.Yazılarında asıl olan daha öteye gidemeyen bilinç düzlemi ile kişiliğinin çatışmasıdır .İnsanın ilk halinden itibaren yarattığı anlam düzleminin esasen anlamsızlığını fark etmiş ve öfkelenmiştir.Kendisi bu konuda tamamen haklıdır.Nefreti ;kitleleri ilkel kalabalıklar seviyesine getirme nedeni esasen kendisine ve bulunduğu insan topluluğuna öfkesinden kaynaklanmıştır. Nietzsche yi bana göre diğer filozoflardan ayıran özellik bizzat yaşadığı kişisel acıları ve yetersizliğini felsefi bir dille aktarmasıdır.Diyalektik bakış açısının dışında kalan düşünce tarzının getirdiği bu acının temeli kendi bilinç düzlemini daha üst noktalara taşıyamamasından dolayı kendine ve şartlanmışlık içerisinde ezilmiş insan ırkına olan öfkesinden kaynaklanmaktaydı. Nietzsche iç hacmi boşalan ve bu suretle yoğunluğu artan bir beyaz cüce gibi kendi ruhsal iç hacmi boşalarak kara deliğe dönüşürken etrafında ne kadar zavallı şartlanma ve ilkel düşünce varsa bunları yok etmeye çalışmıştır.Bu esasen bulunduğu sisteme ve insan olma haline karşı bilinçli, haklı bir hiç olma isteğidir.

Saygılarımla
06.12.2011 Lem

26 Kasım 2011 Cumartesi

SU

İnsanın dört ayaktan iki ayak üzerine geçmesi ve kadın erkek ilişkisini keyif boyutuna taşıması ile yüz yüze iletişimini arttırmış ve duygusal bağlamda da beş duyusunu önüne geçerek sexi de anlamlandırmaya çalışıp bir entellektüel boyut olarak işin içine aşkı ve sevgiyi katmış diyebilirim.Bu benim fikrim.Bu konuda belki milyarlaca yazı yazılmış bir de ben yazayım bakalım nasıl olacak?
   Aşkı irdelemenin pekte önemli birşey olmadığının düşünüyorum.Bu tekliği irdelemek gibi birşey.Evrende teklik yoktur.Aşk ta salt ve tek değildir.Bütünle var olur.Aşkı madde süreçleriyle alakalı bir durum diye kabul edebiliriz.Konuyu çok bilimsel tariflediğim için belki kızıyorsunuz ,ama öyle.Çoğu bilmediğimiz ve biçimlendiremediğimiz etkenler gibi bu deneyime de yukarıda saydığım etkenlerin  sebep olabileceğini söyleyebiliriz.Hormonal salınımlarımız aşk dediğimiz olgunun etkenlerinde yüzde olarak yüksek bir yere sahip.Burda hem fikir olabiliriz .Bilim de zannedersem bana hak verecektir.
     İnsanlar aşkı ve sevgiyi durumun halleri olarak tarifliyorlar.Niçin aşk ve sevgi aynı potada eritilmiyor da aşkı ayrı sevgiyi ayrı tanımlarda açıklama durumuna giriyoruz.Bana göre bu durumlar kimyasal durum halleridir.Aşk kararsızlık halini ifade eder.Hakeketlerini frenleyemeyen heran heryerde ve herşeyde olma halidir.Bence kuantum mekanikçilerinin bu durum üzerinde de çalışma yapması gerektiği düşünüyorum.Çünkü kuantumcular belirliliğin belirsizliğine inanan insanlardır.Maddenin yerinin yurdunun olmadığı gibi aşkında ottamı yoksa boktamı olduğu kanaatinin altında bu derin fiziksel kavram yatmaktadır.Bu yazımı okusalar benle aynı düşünceleri paylaştıklarını söyleyeceklerinden eminim.Yine bir kararsızlık hali.
    Bir sonraki durum olan sevgi hali biraz daha gözle görülür bir kararlılık halidir.Bu kararlılıkta konu kuantum mekaniğinin içinden sıyrılarak Newton mekaniğine doğru yol almaya başlar.Bu noktada olaylar daha tanımlanabilir ve anlaşılabilir boyuttadır.Farkındalık bilinci sevgide daha ön plana çıkar.Bu esasen bir farkında olma durumudur.Biraz daha beş duyusal bir durum.
     Eğer durumun bir parçası olan bu değişkenlik hallerinde oynama yaparak aşkı ve sevgiyi aynı anda yaşama şansımız varsa bu şansı kullanmanın kişiyi duygusal yönden daha zinde tutacağı ve alışkanlık sağlayacağını düşünüyorum.Bu konuyu daha anlaşılabilir düzeye getirirsek su kaba ve duruma uyum sağlar.Aşkı suyun gaz haline(kararsız),sevgiyi de katı buz haline(kararlı),sıvı suyu da aşkın ve sevginin ortak olduğu hale benzetebiliriz.Bence ne kadar katılırsınız bilmem ama en fonksyonel hal bu haldir.Bu hal ;duruma ,zamana ve bilinç düzeyine göre şekil alan diyalektik bir durumdur.
     Bana bu yazıyı yazdıran sevgilime kalbimden sıktığım içi aşk ve sevgi dolu olan bir bardak su gönderiyorum.Bardağın yarısı aşk yarısı sevgi dolu içerken ikisini birbirinden ayırt edebiliyormu bakalım?

    Hey bir iki damla da bana bıraaaak.......vırak vırak.

Lem
26 Kasım 2011

6 Kasım 2011 Pazar

ANAMIN İLK VE SON ÖPÜCÜĞÜ

Gece uykusunda debelenerek sağa sola dönerken sıvı yapışkan bir denizin içerisindeki varlığını algılamaya çalışıyordu.Koşarak mı dalmıştı yoksa zaten hep içerisinde miydi.Kulaç kulaç yüzdü çok yoğun ve yapış yapıştı.

     Var oluşun klasik döngüsü ve kozmozun ilk halindeki çekirdeğe dönüş isteği ile içerideki teklik huzuru. Doğumu ile birlikte hayatı boyunca her zaman en mutlu olduğu yere geri dönme arzusuyla çırpınan erkekler adına yüzdü.

      Sanki ölümle var oluşun aynı kader ve bedende olmasıydı bu.Güzel bir kadının ıslak dudaklarının yarattığı çatışma;genetik şartlandırılmış dürtüsünün önüne geçemiyor erkek burada eriyor damlayıp akarak sıvı denizinin bir parçası oluyor.

      Vasiyetinde beni doğduğum yere gömün diye yazdığında zaten doğumla ölümü aynı anda yaşamakla sonsuzluğun da bir parçası olacağını, anasının ilk öpücüğüyle son öpücüğünü aynı dudaklarda tatmak istediğinde belli etmişti.





13.04.2001

Revizyon 15.07.2009 Lem


4 Kasım 2011 Cuma

HAP YAPAN ADAM

Yolun sağına soluna yalpalayarak yürüyen adamdan yoldan geçenlerin bir kısmı korkarak tedirgenlikle uzaklaşıyor, bazıları da gülüyordu.
    Hani derler ya varlığı yokluğu bir . Esasında bu kelimeye de yoğunlaştığınızda felsefi olarak çok anlam yüklü fakat genel yorumsuz bakıldığında varlık ifade etmeyen anlamında kullanılır. Neyse adam kir pas içindeydi. Saçları uzun bukle bukle ve topak haldeydi,uçları bir iple bağlanmıştı.Etrafa yaydığı kokular ise takdiri ilahiydi.Pantolonunun düğmeleri yoktu erkeklik organı her an dışarı çıkıp etrafa selamın aleyküm diyecek gibiydi.
    Adamın en büyük özelliklerinden biride burnuydu. Kalın büyük burnunun sanki kutsal bir yanı vardı. Kutsallık köklü damarlı bu burunda saklıydı. Tıpkı Anadolu tanrıçalarından bereket tanrıçasının katmerli göbeği kalın kolları ile üretkenliği ve doğurganlığı temsil ettiği gibi işte bu burunda o eski mitlerde ve efsanelerde yazılan bereketin kafatasından dışarı çıkmış haliydi.Bu burun meyve olmuş, sebze olmuş hasat olmuştu.
   Adamın burnunun kutsallığını ilk karıncalar fark etti. Toprağın üzerine yatan adam baharla birlikte doğaya çıkan karıncalara bakıyor onlardaki dostluğu ve çalışkanlığı kıskanıyordu.Bir an karıncalara kendisinden bir parça ,bir hediye vermesi gerektiğini düşündü zaten verecek başka bir şeyi de yoktu ve eli burnuna gitti hap yaparak karınca yuvasının üstüne koydu.
   Ertesi gün aynı yere gittiğinde karıncaların dünküne göre daha büyüdüklerini gördü.Aynı bankta oturduğu yaşlı bir amca hastalıklarından bahsediyor ağrılı sızılı bölgelerini  gösteriyordu.Adam onada yardım etme arzusuyla elini tekrar burnuna götürüp hap yaparak ihtiyarın fark etmediği bir anda bu hapı ihtiyarın yediği ekmeğin arasına koydu.
   Birkaç gün sonra ihtiyar hastalıklarının geçtiğini gençleştiğini herkese anlatıyor daldan dala atlıyor kuş olup uçuyordu. Ondeş günde bir çatıya çıkıp iniyor, ellerinden öptürmek için hanımını çağırıyordu. Yukarıda yazmış olduğum olaylar gün ve gün artıyor insanlar adamın dolaştığı yerlerde bu tip olayların artışına şahit oluyorlardı.
   Zamanla bereketin adamın burnunda olduğunu cümle âlem keşfetmişti. Başı ağrıyanlar, midesinden rahatsız olanlar onun etrafında toplanıyor medet umuyorlardı.Adam ise çeşit çeşit renk renk haplar yapıyor ,renkli hapları yaparken de renklendirici olarak organik malzemeleri kullanmayı da unutmuyordu ve bu hapları gelen hastalara dağıtıyordu.O hırpani adam ,pis kokulu sevilmeyen birden mitlerden çıkarak kutsal bir varlık olarak insanlığın hizmetine adanmıştı.Kavramları ve kabulleriyle insanoğlu dogmatik ilkel yapısını kollayarak  varlığı yokluğu bir olan bu insanı tanrısallaştırmış ve ona anlam yüklemişti.Acaba yaşamsal döngü içerisindeki insanoğlu bu yapıyı genlerinden söküp atabilecek miydi yoksa kendisini sürekli frenleyen bu dogmatik ilkel güçlerin esiri olarak kalmaya devam mı edecekti.

27.04.2001 Lem


ISLAK KUM

   Sabah uyandığında tavan arasında mı yoksa apış arasında mıydı anlayamadı.Gözlerini ovuşturup yavaş yavaş uyanmaya başladığında sıcak iki bacak arasında olduğunu fark etti.Biraz daha uyumaya devam edeyim dedi içinden.Şekerleme sıcak bir şekerleme ne kadar da güzeldi.Tıpkı çocukluğundaki gibi annesinin yanına kaçar ve dizlerinin üzerinde uyurdu,sabahta ona sarılmış olarak kalkardı.
   Doğumuyla gelen bu istenç ,kadın sevgisi sıcaklık onu her zaman çekmişti.Kadın tarafından yaratıldığı bedene geri dönme isteği ,onunla bir olma belki mutlu olduğu tek zaman o zamandı.
   Gözlerini tekrar kapattı uçsuz bucaksız bir denize daldı.Suyun soğukluğu kanını ateşledi.Kristalleşmiş suyun çıkardığı çıtırtılar kulağında çınlamalar yaratıyordu.Derin derin nefes alıp veriyordu.Suyun içerisinde ciğerlerine çektiği havayla su ona acı vermiyordu.
Yaradılışta madde bütün değilmiydi.Madde sıvı gaz her şey iç içe birbirlerine sarılıp var olma tek olma isteği.Daha geriye çok daha geriye döndüğünde her şey bir değil miydi sanki büyük patlamadaki gibi.Madde birdi onun için her şeyin yaşı da birdi her şey her şeydi.Sadece yaradılış kendini yaratıyordu.Bu nedenle ciğerleri zaten hep bildiği şeyi yapıyordu.
   Diplere daha diplere daldı herkeze bütün balıklara ,planktonlara,mercanlara ve onların yakın dostları mercan kayalıklarına selam verdi.Onlarda ona selam verdiler.Aralarında uzun zamandan beri bir dostluk vardı.Bütünün bir parçası olan bu sistem ve ortak madde dostluğu sarıp sarmalıyordu.Her şey her yerdeydi.
   Tıpkı ateşli bir sevişme öncesi etrafa yayılan iç çamaşırları gibi her şey her yerde.Madde
 iç içe ve mutlu.Huzur yalnızca huzur .Berrak pürüzsüz görüntüde durgun ve devinimsiz .Mekan ve zamandan bağımsız salt bir bütün.
   Yavaş yavaş yüzeye çıktı.Düz aydınlık bir deniz etrafta uçuşan martılar.Yüzerek kumsala ulaştı ,ıslak kumu ve yosunları avuçladı bacak arasında.’Tenim serin tenim senin ‘ dedi.

14.08.2011 Lem

İBİBİK BEY

Genel olarak toplandıkları kalabalık grup içerisinde enteller ve danteller vardı.Her iki kalabalıkta birbirlerini diğer gruptan ayırma niyetinde değildi.
      Etraflarında koşarak dolaşan bazen dağılan bazen toplanan kendileri için alt grup olarak nitelendirdikleri yeri geldiğinde güruh olarak hitap ettikleri bu gruba gülücükler dağıtıp
Etek traşının diğer traşlara göre farklılık gösterip göstermediğini ,etek traşının erkek ve bayan için estetik,etik tarzda netür anlamlar içerdiği bunla beraber Cuma günü yapılan ense traşının farz mı? sünnet mi? olduğunu konuşup kendi aralarında gülüşüyorlardı.
      İçlerinde İbibik bey,ki ismi bir kuş ismiyle aynıydı çok hoş bir şahsiyetti.Babası yaşadıkları kasabada dişi bir ibibik kuşuna hayran kalmış,kuşun ibibik,ibibik diye öttüğünü bizzat yaşayarak görmüştü.O sıralar hamile kalan karısına durumu anlatmış demokratik bir kararla oğullarına ibibik ismini vermişlerdi.
      Toplantıda İbibik bey tablolara bakarken yanına gelen bir bayanla da bazı ressamlar hakkında konuşmaya başladı.Sayın bayan Goya ve Van Goke’un tarzları konusunda birtakım yorumlar yapıyor,İbibik bey ise dudaklarını büzüştürerek ibibik kuşu gibi ötmeye çalışıyordu.
Birden kadına daha derin bakarak ‘Goya ,Van Goke,Gogen iyi ama Göthe daha yumuşak ve uyumlu bir yazar ’dedi.Bayan daldan dala atlayan bu ruha kıkırdayarak ‘Göthe konusunda sizinle aynı fikirdeyim’ dedi.
      Daha sonra içkilerini yudumlayarak akşamın içinde bahçeden dışarıya doğru süzüldüler.Tablolar değil ama etleri hakkında daha derin inceleme yapmak için en yakın ibibik yuvasına kanat çırparak uçtular uçtular.

2001 Lem

OTUZ İKİ ADET ŞAK EDEN TAŞ

    Parmaklarını şaklattı.Şak şak otuz iki taş şak sesi çıktığında çok şaşırmıştı.Hatta apış arası bile apışıp kalmıştı.Hemen damarlı egoları zonklamaya başladı ve bunun ona tanrı tarafından verilmiş bir meziyet olabileceğini bütün kılcal damarlarında hissetti.
    Kendi kendine bu yorumları yaparken yavaş yavaş bilinç altına dalmaya başladı,bilinç altının altı pişik yapmış yanmayla karışık zonkluyordu.Zonk hayda bre zonk.Gözlerini kapattı çömeldi,oturup ellerini kavuşturdu.Belki ellerini şaklatmasında olduğu gibi başka başka meziyetleride mevcuttu bilmiyordu bunları.
    Hayale daldığında parmaklarını şaklatan bir grup çingene gördü.Bunlar erkek çingenelerdi.Tam otuz iki adettiler.İşin en ilginç tarafı ellerini şaklatmalarıyla ortaya çıkan dansöz dans ederken şarkı söylüyor,yemek yiyor ve tuvaletini yapıyordu.Hayalinde kendisi de şaşırmıştı bu işe ;çok fonksiyonlu dansöz dedi içinden.Tıpkı cep telefonu,buzdolabı,televizyon gibi bu dansözünde birçok özelliği vardı.Çok fonksiyonlu demek aynı anda birçok işi yapabilme anlamına geldiğini biliyordu.Özellik ile fonksiyonellik ayrı anlama gelmekteydi fakat amaç işe yaramaksa hiçbiri elle tutulur bir özellik değildi.
   Daha sonra çingenelerin yanından ayrıldı ve yürümeye başladı.Yolun kenarında yatan aslanları gördü.Erkek aslanlar kuyruklarını kırbaç gibi şaklatıyor şak şak sesleri çıkartıyorlardı.Dişi aslanlar için çekici bir ses olan bu ses antilop,zebra ve yaban öküzleri için de çekiciydi.Zebra ve antiloplar sesin çıktığı yöne yoğun içgüdüsel cinsel bir arzuyla yanaşıyorlar her seferinde aslanlar tarafında parçalanıyorlardı.Parçalanacaklarını bildikleri halde bu yoğun tutkunun önüne geçemiyorlardı.Aslanlar onları tam otuz bir parçaya ayırıyorlar birde başlarıyla bu tam otuz iki oluyordu.Tıpkı otuz iki parçadan oluşan bir sakatat gibi.Ama bunda sakatat ta olduğu gibi dalak ,böbrek,beyin ,ciğerler diye ayrılmıyor bazı parçalar iç içe kabul ediliyordu.Mesela böbreklerle beraber ciğerler bir,kafayla boyun bir olarak kabul ediliyordu.Bu kabulü her aslan kendisi için özel olarak geliştirebiliyor kendi aralarında ortak kabullerde yapabiliyorlardı.
    Aslanların yanından ayrıldıktan sonra bir grup ren geyiğini gördü.İki erkek ren geyiği bir grup dişi  ren geyiği için kavga ediyor boynuzlarını birbirine vurduklarında şak şak diye ta aşağılardan ve vadi diplerinden de duyulabilecek sesler çıkartıyorlardı.Dişi ve yavru ren geyikleri karşılaşmayı uzaktan izliyorlar bir yandan da vücutlarından gaz çıkartıyorlardı.Kavgayı kazanan erkek ren geyiği en iyi gaz çıkaran dişiyle ilk çiftleşmesini gerçekleştirecekti.İnsanlar için iğrenç olarak kabul edilebilecek bu davranış ren geyikleri için çiftleşmenin ana özelliklerinden biri olarak kabul edilmekteydi.Buda hayvan familyası ile insan familyası arasında kavramsal bütünlükler olduğu gibi ilginç farklı kabuller olduğunu da gösteriyordu.İnsanın anlam diye kabul ettiği kendi kültürüne ait ahlaki,dini,mitsel çoğunlukla saçma kabul edilebilecek şartlanmaların bir sonucuydu.Ne yazık ki hayvanların böyle şeylere ihtiyacı yoktu.
    Hayal aleminden yavaş yavaş uyanmaya başladı. Kendini incelediğinde rüyada gördüğü canlılara oranla elle tutulur bir özelliği olmadığını,şaklatma olayının hayalinde yarattığı cinsel kökenli bir etkileşim mi yoksa sadece ruhani bir olay mı olduğunu düşündü.Tam bu sırada yanından aşağı dökülen taşların şakırtılarını duydu.Taşların yanına gittiğinde otuz iki adet olduklarını gördü ve kendi kendine  ‘otuz iki adet şak eden taş’ dedi.

15.05.2011 Lem

SAKATAT SEVEN ESNAF

Geceler gündüzlere gidip gelirken deve tellala ,pire ise berbere cinsel tacizde bulunuyordu.Bunu gören itler tahrik oluyor ürüyorlar,kervandaki develerde korkudan yürüyorlardı.
   Mahalledeki esnaf karşıdan karşıya geçen genç kızlar hakkında anal,oral ve diyagonal fanteziler yaparken geçmişte kendi anaları da aynı yoldan karşıdan karşıya geçerken başka esnaflarında onların anaları hakkında bu tür fanteziler de bulunup bulunmadıklarını hiç düşünmüyorlardı.
   Bakkal ile çakkal bir genç kızın karşıdan karşıya geçerken eteğinin rüzgarda savrulup savrulmayacağını , eteklerin sıcak havalarda bayanların apış aralarını havalandırması sayesinde nemden ve tahrişten koruduğu konusunda salya sümük konuşurlarken kız ise aralarından geçerken salyalara basmamak için acele ediyordu.Kız iki bina arasından savrularak kayboldu.Esnafsa yeni bir sakatat geçene kadar organlarını sağdan sola aldılar.
   Kısa bir süre sonra kasabın esnaf caddesinden kasabın kızı geçti.Bakkal,terzi ve berber kasap görmeden organlarını soldan sağa aldılar.Yine bir süre sonra bakkalın kızı geçti.Bu seferde kasap ,terzi ve berber organlarını sağdan sola aldılar.Akşama doğruda terzi ve berberin hanımları ve genç kızları geçti.Durumu izleyen kasap ve bakkal organlarını soldan sağa aldılar.Günler geçiyor organlar bir sağa bir sola alınırken komün öncesi güç bazlı ilkel yaşantının devamı olan bu esnaf caddesi oluşumu bütün ahlakı yapıyı cinsel odaklı algıladığı için kendilerinin de dahil olduğu  büyük yataklarını oluşturuyor bunu da sorgulamıyorlardı.Fakat her şey yukardan izlenmekteydi ve yeni çocuk peygamber geçerken çakkal şöyle diyordu.
Ay bu ne hoş çocuk
Pazarda kilosu kaça
Bilmiyorum canım
Hadi gidip
Pazarcı hamide soralım.

2001 Lem

YARADILIŞ

İnsan yaşantılarının içine giriyorum boyutlar ve zamanlar beni içine alıyor. Bizzat içindeyim fotoğraftaki zamanın. Küçük kızlar ve annesi, kıskanç kocanın bakışları bunaltıyor kadını. Kadın çocuklarını doğurduğunda kendisi de çocuk, karşısındaki erkeğe tepkileri beyniyle değil içgüdüsel, erkekse kıskançlığının özünün nereden geldiğini hiçbir zaman çözemiyor. Asıl neden var oluş ile gelen bir kısım bilincin damardaki kanla birlikte akması, şartlanmış refleks ama neden refleks olduğu bilinmeden.
     Algı ve çözüm gelişmiş beyinler içinde maddenin ilk hallerine dönüp oradan yeni bir çözümlemeyle gerçeklere yaradılışta var oluşla arayıp bulanda var. Yapay ham bilgiler gelişmemiş kolayı seçen dogmatik beyinlerde. Beyninde oluşturduğu soruyu çok yönlü sorularla araştırmayıp sahip olduğu kısır kültsel cevaplarda arayan bu beyinler acıyı da kendi kendilerinde yaratıyorlar.
     Havalanıyorum ölülerin üzerindeyim.Yaşam boyutları içerisinde neler hissettiklerini acılarını ve zavallılıklarını biliyorum.Her şey aynı yaşamsal kabuller kavramlar içinde insanı insandan çok az şey ayırıyor.Yaşanan hayatlar ve yazılan romanlar hep aynı ne yaşanacak yeni bir hayat ne de yazılacak yeni bir roman var.İnsan beş duyu zincirini kırıp beyninde yeni kapılar açmadığı sürece tüm bilinçaltı şartlanmaları gibi kendisi de tanrısı da ölü.Bakıyorum bazılarının içine şeffaf altındaki yatağın demirleri gözüküyor.Madde insandan daha güçlü.Karısı ve çocukları ağlıyor.Sonra aynadan kendime bakıyorum kendi ruhuma hiçbir şeye karşı isteksizliğim durağanlığım ruhumu görmemi kendi zavallılığımı fark etmemi önlüyor.Acaba göremememin sebebi egom mu durağanlığım mı anlayamıyorum.Savaşta ilk ölen figüranlar gibi sürekli ölmeye mahkum zavallı ruhlar.Etler ısırılası anlamsız etler geçmiş ve gelecek bu etlerin için de mi saklı bilinmeyen ruhların sürpriz partisi gerekli bana davetiyelerini bekliyorum onların.
    Soyaçekim genlerin çatışması .Acaba insana gerçekten insan olmak istiyor mu?İnsan olmaktan bıkan yokluyor araştırıyor fakat kendi içine bükülmekten başka çaresi kalmıyor. Senaryodaki bazı değişikliklerle mutlu olmaya çalışan zavallı organizmalar.Bastığımız, geçtiğimiz organizmalardan farklı değiliz.Her mekanizma gibi yaşamalısın hayatta kalmalısın emrini yerine getiren mekanizmalar.Zavallı beş duyumuzla her zaman çatışan mutsuz,farklı ve yeniyi isteyen tad alınca da sıkılan bunalan bu mekanizma gelişimini bildiklerini zaman mekan ve bilimden alıyor.Genetik ,şartlanma ve kişilik ise bunların gelişimini ivmelendiriyor.Hepsi bu kadar.
   Kavramlar ,kabuller ve ortamlar yerinde yapılıyor.Kitleler kavram yaratıcıları tarafından ağıla sokup çıkartılıyor.Ayrı bir kavram yaratmakta kavram koyucularının elinde sen ise zorunlu seleksiyonlar içerisinde sudan çıkan bir balık gibi çırpınıyor yeni bir akvaryum veya mide için bekliyorsun.
    İlkel gücü elinde tutan kavram ve kabulleri de elinde tutuyor.İşte bu nedenle istedikleri ruhları ve yaşamları yaratıyorlar.Beyine arzuladıkları şeyleri yükleyen bu sistem ,standart yapı taşlarını birleştirip üzerine bitüm dökerek kendi istediği yolun asfaltını döküyor.Yaratıyor ve yönetiyor.

26.07.2001 Lem

GELİN FİYAT FARKI ÖDEMEDİ

Yeni doğmuş buzağılar gibi oradan oraya atlıyorlar  birbirlerini kokluyorlardı. Kim mi? Tabiî ki o iki sevgili.Niçin mi? Çünkü birbirlerini seviyorlardı da onun için.Freud mu? Hayır ah oh bam güm dür elbet.
    Nereye kadar sürdü arabalarını arkadaşlar ,çiftin erkek arkadaşlarının el arabasının tekeri patlayana kadar.Sevgililer birbirlerini uçağa,trene gemiye bindirirken arkadaşı da onları el arabasıyla izliyordu.Bu izleme arkadaşı bitip tükenene kadar devam etti.Arkadaşları alışveriş için imza atmaya gittiğinde cebinden çıkardığı tükenmezin bile mürekkebi bitmişti.Tekerleksiz ve benzinsiz bir arabanın deposu dolu olsa dahi çalışmaz bunun böyle olduğunu onlara dedeleri öküzlerle ilgili bir hikayenin içinde üstüne basa basa anlatmıştı.O zaman tam olarak anlayamadıkları bu konu şimdi kafalarında netleşmişti.
    Dişinin bu oyunu dişinin damadı mat etmesine kadar sürdü.Dişi son söz olarak şöyle dedi.Damat mat .Damatsa kıçına çocuk bezi bağlayıp burnuna zincir taktırdı.Aksesuarlı ve aksesuarsız fiyatı farklıydı da ondan.Dişi aksesuarlı istiyordu fakat ucuza kurtarmıştı çünkü fiyat farkı ödemedi.
    Gerdek gecesi gelin damada gel git olayını el kol hareketleriyle anlatmaya çalıştı.Olay ayın çekim alanıyla ilgiliydi aynı zamanda bunlar bilimsel konulardı elbet.
    Damat geline güzel sözler söylemesi gerektiğini  düşündü. Sübyan iken öğrendiği basit ama daha sonra özlü bir söz olacağını hiç düşünmediği sözü geline söyledi.’’Aya baktın seni gördüm sana baktım ayı gördüm’’ . Gelinse bir sonraki mevsim alabalıklar için akarsuyun neresinde duracağını düşünüyordu.

18.04.2001 Lem

TEK İSTEĞİ

Kısa kısa adımlarla arkasına yaklaştığında yuvarlanarak yamaçların arasından aşağıya ineceklerini hiç düşünmemişti.Kafası taşa çarptığında tarihi bir zavallılıkla acı duyduğu yeri sıvazladı.Gözlerini etrafta gezdirdi ormanın içerisindeydi ve ileride bir mavilik görüyordu.Işıkla dalgaların salınımı dümdüz huzur verici bir deniz.
          Biran saçlarında dolaşan bir şeyler farketti.Doğal salınımlı parmaklar saçların arasına girip çıkıyordu karısını fark etti.Yamaçtan beraber yuvarlanmışlardı.
          Eşini kucağına aldı ve öptü.Çok yumuşaktı pürüzsüz soğuk bir ten güneşten kızıla kaçmış saçlarıyla tanrıçanın emzirdiği hayvanların duyduğu huzuru veriyordu.Durgun buzdağı gibi soğuk ve ağır. Uykuya daldılar bir süre sonra yuvarlanarak denize en yakın yamaçtan aşağıya denize daldılar dibe indiklerinde yine beraberdiler.Suyun tuzu çok azdı birbirlerine suyun içerisinde dokundukları zaman tenlerini eskisi gibi hissedebiliyorlardı.Su tenleri arasında bir tabaka oluşturmuyor onları kucaklayan sevecen avuçlar gibi ılıklığıyla sarıyordu.
          Balıkların öpüşmeleri çakmak taşının kıvılcımlarına benzer kısa ışıklar yayıyordu.Etrafta oluşan bu aydınlanmalar dipteki karanlığa da mesaj yolluyor diğer balıklar ise aşağıdaki kütleye sevecenlikle bakıyorlardı.
          Dipten yukarıya çıkarken ışığın ve hava kabarcıklarının oyunları, ısının kana verdiği huzur hazların en güzelini yaşatıyordu.Bu anlık kısa birleşim uzun zamandan beri istenilen fakat kısa süren mutluluklar gibi zaman geçince benzeri yaşanmayan yaşansa bile ilki kadar tat vermeyecek hazları çağrıştırıyordu.
          Yüzeyde güneş ışığı gözlerine vurduğunda denizden dağa yükselen ağaçlar ve ışıkla oluşan yeşilin akrabalarını farklı aralıklarda görüyordu.Işık varolan zamanı sorguladığı gibi maddeyi ve maddenin dönüştüğü enerjiyi de paradoksal bir şekilde sorguluyordu.Yeşilin kız kardeşi açık yeşil ,sarıya kaçmış vamp yeşil ve ihtiyar koyu yeşil her tarafa yayılmışlardı.Işık ise bu akrabalığı zamana ve mekanın farklı noktalarına yayıyordu.Yeşil bir an ihtiyar iken bir an genç ve aydınlık yeşile dönüyordu.Maddenin hazzı bütün bedeni titreten diğer hazlar kadar beynin tüm noktalarına işliyor ve bağımlılık sistemini yeşil bir iple kendisine bağlıyordu.
         Kısa adımlarla kumsala çıktılar.Adam eşinin ufak ayaklarının suda bıraktığı izlerin kumsalda yaşam boyunca kalması için biran yaradılışa yakardı.Kendisine göre güzellikte diğer güzellikler gibi görülmeliydi.Balıklar, tanrıçanın ayağının yaptığı bu çukurdan sularını içmeli yavrularını buraya bırakmalıydı.Bütünün bir parçası olan doğanın dudaklarına bir salkımda eşinin güzelliği dokunmalı diye düşündü.
      Bütün güzelliklerin birbiriyle seviştiği rengarenk bir tabloda kendisiyle eşinin birleşip bir renk oluşturması işte tek istediği buydu.

                                                                                                                                                                                            29.8.2010
                                                                                                                                                                                            Lem


24 Ekim 2011 Pazartesi

ALGI ,BİLİNÇ DÜZEYİ VE ANLAM HAKKINDA

İnsan karnını doyurup normal yaşama fonksiyonlarını yerine getirdikten ve beş duyusunun bilinçli veya bilinçsiz düzeyde önüne geçtikten sonra bir bilinç düzeyi oluşturmuş  bu bilinç düzeyi ile hayat içerisinde anlam aramaya başlamıştır.
    Dogmatik bilincimiz ve öğrenmiş olduğumuz şartlanmalar algılama ve yaşamsal bilinç düzeyimizi oluşturmaktadır. Bilinç dediğimizde ,bilinçaltı şartlanmalarımızın bize oluşturduğu görsel fotoğraflar.Bir resme bakışımızda bilinç altından baktığımız fotoğraf aslında gerçek görüntü bu da şartlanmanın bir parçası. İlişkilerdeki tutarsızlıkda bu nedenle oluşmakta.İki kişi aynı fotoğrafa bakıyor fakat bilinçteki görüntüler farklı olduğu için iletişim kopukluğu yaşanıyor.İlişki bilinçli bir halüslasyon hali.Bireyler aynı anda bu koşulu sağlıyorsa keyifli (mutlu) veya anı anlamlandırıyor görünüyor.Bunun böyle olmasını vücutta üretilen bir kısım hormon veya doğal keyif alıcılar sağlıyor.Bilinç stabil algılarında kaldığında veya kendini çatışmalar içinde tuttuğunda keyif veya zevk halleri ikinci planda kalıyor.
       Birey kendine dönüp yaşadığı ortamı biçimlendirerek anlamı ;şartlanmalarla oluşturulmuş bilincini beş duyusu ile eş güdümlü (egonunda kullanılarak) çalıştırarak bulmaya çalışıyor. Bireyin anlamı oluşturacağı biçim ise ; zaman , mekan ve bilinç düzeyimize göre değişken.Kısaca dogmatik yaşamalısın emri her insanın kendi bilinç düzeyinde yoğrularak yaşama şartı haline getiriliyor ve insan burada anlam arıyor veya maddeye anlam yüklüyor.Yine istekli ve bilinçli bir halüslasyon hali.Bana göre insanda bunu yapmak zorunda çünkü yetersizliğimiz kendi trajedimizi yaratıyor .


15 NİSAN 2009-ANKARA-Lem

18 Ekim 2011 Salı

AMİGDALA

Şartlanmalarla oluşturduğumuz değer yargılarıyla farkında olmadan kurduğumuz sanal dünyamızın kurallarına uymayan durumlarda aklımızın kaynağı beyin ön bölgesinin pas geçilmesiyle birlikte hiperaktif hale gelen amigdala; bir tarafan öfke, kaygı gibi duygusal tepkileri ortaya çıkartırken diğer taraftan iç organların çalışmasını kontrol eden hipotalamusun aşırı aktive olmasıyla panik atak, multipl skleroz atağından hipertansif kriz, kalp krizi ya da ilk diyabetik atağa kadar çok geniş bir yelpaze içinde yer alan kronik hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur.

Burdan da şunu çıkartabiliriz.Farklı şartlanmalarda oluşturulmuş doğru-yanlış kavramları ikili iletişimde bize yukarıda yazıldığı gibi kaygı öfke vsr olarak geri dönmektedir.Evliliklerde bireyler şartlanmalarla oluşmuş kendi doğrularını savunurken aslında çatışmanında fitilini ateşlemiş durumdalar.Bu kaotik sürece birde kapitalizmi ve Sigmund Freud un tariflediği kapitalizmin kişilik ve cinselliği yok ediş etkisini de koyarsak işler iyice sarpa sarıyor.Örneklerini gördüğümüz faşist evlilikler haricinde kalan evliliklerin akibeti ortak halüsülasyon gören çiftler için anlam kazanmakta diyebiliriz.Bu şartlama çatışmasını iyi yöneten halüsülatif çiftler biraz zorlama biraz da kabul ile döngüselliklerini zaman deformasyonu na uydurarak kendilerini ve ilişkilerini güncelleyebiliyorlar. Yukarıda yazılanlar ışığında bana da herkese kolay gelsin demekten başka bir şey kalmıyor.

Sevgilerimle
Lem